Bir süredir yazmaya elim varmıyordu yine.
Nedeni hepinizin malumu; Ülkemin içinde bulunduğu hal.
Sırf referandum sürecinde yaşananlar bile ruh halimizi allak bullak etmeye yetti.
Hele, hele meslektaşlarımın içinde bulunduğu durum beni ziyadesiyle etkiliyor.
Bu ruh haliyle 3 günlüğüne Diyarbakır'a gittim.
Üstelik de "Ne işin var Diyarbakır'da. Başka yer mi kalmadı?" baskılarına rağmen, Diyarbakır'ı teröre inat gezdim.
Defalarca gitmeme rağmen vallahi billahi çok iyi geldi Diyarbakır bana. Peki şimdi şu soru akla gelebilir "Bu kadar terörün olduğu bir kentte ne işim var". O zaman buyrun...
Kaldığım otel Bağlar'da. Bağlar adından da anlaşılacağı üzere eski bağların olduğu bir bölgeymiş. Şimdi gayet modern sitelerin ve evlerin, 6 gidiş, 6 geliş 12 şeritli yolların olduğu, her türlü alışveriş merkezinin bulunduğu, gençler için her türlü aktivitenin yer aldığı bir ilçe olmuş.
Ancak kentin bir de başka yüzü var ki beni asıl ilgilendiren orası.
Yani Sur.
Sur aslında televizyonlardan sıkça duyduğunuz hendekler ve de bariyerlerle gündeme gelmişti. Binlerce yıllık bir geçmişi olan bu kadim ilçede nereye dönseniz nereye baksanız tarihle hemhal oluyorsunuz.
1155-1169 yılları arasında yapılan Hazreti Süleyman Camii.
İç kaleye gelmişken Diyarbakır Müzesi'ni görmeden olmaz. Çeşitli dönemlere ait yapıların bulunduğu alan gerçekten ülkemizin görülmeye değer yerlerinden.
Sanat galerisi olarak da kullanılan ve mimari özelliklerine göre MS 3. yüzyıla tarihlendirilen Saint George Kilisesi de iç kalede.
Aslında kilise olan, ancak Diyarbakır'ın Arapların eline geçmesinden sonra camiye çevrilmiş bu muhteşem mabedin adıda Ulu Camii olmuş.
Günün hangi saatinde giderseniz gidin mutlaka ziyaretçisi var.
Görme özürlü bu abi yolunu bulduğuna göre siz haydi haydi bulursunuz yolunuzu merak etmeyin...
Ulu Camii.
Yorulduk bir nefes alalım derseniz de seçenek fazlasıyla var Sur'da.
İsterseniz Hasanpaşa Hanı'nda kahvaltı yapabilirsiniz.
Yok eğer ben otelde kahvaltı yaptım derseniz ara sokaklarda kaybolun ve birbirinden lezzetli kebapları yiyin afiyetle.
Beni tanıyanlar bilir iyi yemek nerede olursa gider arar bulurum. Hele, hele damarlarımızda Antep kanı akınca... Hem yaparız, hem de iyi yapılanı nerede olursa olsun bulur yeriz.
Benim diyen usta patlıcan kebabını yapamaz.
Terlemesi lazım...
Pek adetim değildir isim verip reklam yapmak. Ancak bu muhteşem tepsiyi ve diğer çeşitleri yapan ustalar Dağkapı'da Muhtarın Yeri'nde hizmet veriyor. Sakın saat 18'den sonra gitmeyin çünkü kapanıyor. Bu da okuyanlara kıyağım olsun.
Yahu hiç birşey yapamadıysanız arayın Sülükçü Abdullahı...
Uzaktan bakınca ilgimi çekti insanlar toplaşmış bir yere bakıyor.
Neye baktıklarını merak ettim.
Evlerine bakıyorlarmış meğerse...
Sözün bittiği yer burası.
Şimdi herkes kendine göre bir yorum yapacak.
Benim fikrimse;Sur'da yaşananlar yüzünden çok analar ağlamış.
Halen ağlayanlar da var.
Hiç kimsenin anası ağlamasın.
Diyarbakırlının ve çevre illerde yaşayanların kendini "ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ" hissetmemesi için kimin üzerine ne görev düşüyorsa yapmalı. En çok da bizlere görev düşüyor. Ziyaret edelim bu kadim kenti, hayat normale dönsün diye. Kentte bulunduğum sürece samimiyetini ve misafirperliğini esirgemeyen herkese gönülden teşekkür ederim.
Işığımın yettiği kadar.
Minnetle...