24 Ağustos 2012 Cuma

BULAŞMADIĞIM BİR ARICILIK KALMIŞTI !

Zaman, zaman düşünüyorum. Ben ne zaman "HİPERAKTİF" oldum diye. 30-40'lı yaşlarda böyle bir düşünce aklımın ucundan bile geçmezdi. Sonra fark ettim ki, ben çalıştıkça mutlu oluyorum, mutlu olduğum için de çalışmaya devam ediyorum.
Rahmetli babam Köy Enstitüsü mezunu idealist bir öğretmendi (Rahmet istedi. Nur içinde yatsın). Köy çocuğu olduğundan mı, yoksa Köy Enstitüsünde okuduğu için mi bilmem babamın elinden her iş gelirdi. Ben de herhalde babama çekmişim, yapmadığım, bulaşmadığım iş kalmadı. Hele orman köyünde yaşayınca da, kentli bir insanın uzak duracağı ne kadar iş varsa ben oradayım. Örneğin, kendimi daha iyi hissetmek için oldukça ağır bir iş olan ormanda çalışmaya gidiyorum. Ya da ahşap bilgimi geliştirmek için marangozun yanında gidip çıraklık yapıyorum. Bugüne kadar yaptığım işlerin en riskli olanı ARICILARA yardım etmek. Arı deyip geçmeyin, hele benim gibi alerjik bünyeli birisi için bu iş oldukça riskli.  Ancak, ben 4 yıldır yaşadığım köydeki arıcılara büyük bir zevkle yardım ediyorum. Bu yıl bereketli oldu. Ben de yaşadığımız süreci paylaşmak istedim.
     Normal şartlarda eğer KIRMIZI, SİYAH gibi renkler giymediyseniz, üzerinizde de keskin bir deodorant veya parfüm kokusu yoksa arı sizinle ilgilenmiyor. Ancak, ne zaman iş bal çıkarmaya geliyor, o zaman arı çılgına dönüyor. Sakinleştiği tek şey ise duman.
Engin bir taraftan körükle dumanlıyor, diğer taraftan kovandan petekleri çıkarıyor. Cengiz ise elindeki fırçayla arıları süpürüp peteği boş bir sandığa koyuyor.

Arılar malını çalanı hiç affetmiyor. Cengiz'de maske olmasına rağmen çıldıran arılar saldırıya geçti. Özel kıyafetin üzerinden Cengiz'i soktular. Engin'de Cengiz'i dumanlamaya başladı. Bu arada ben de fotoğraf çekerken nasibimi aldım. Maskeli ve eldivenli olmama rağmen bir anda saldırıya uğradım. Kızartıları sayınca gördüm ki ellerimde 20 adet arı imzası var ( Bu rakam abartı gelebilir. Binlerce arının içinde 20 nedir ki). Eskiden olsaydı hastanelik olmuştum. 4 sene içerisinde sanıyorum vücut bağışıklık kazandı.


Biz malını çalarken arı çalışmaya devam ediyor.
                                                             "SIR AÇMA İŞLEMİ"
Kovanlardan alınan petekler çadıra getiriliyor. Burada ciddi bir ekip çalışması başlıyor. Gelen petekleri 1 kişi istifliyor. Başka bir kişiyse, tarakla sırları açıyor. Buraya bir parantez açmak istiyorum. Peteklerdeki gözler dolunca, bal akmasın diye arı sırlıyor. Yani bal mumuyla gözleri kapatıyor. Petekler makinaya konulmadan önce de sırları açılıyor.
Sırları açılan petekler santrifüje yerleştiriliyor.
Artık Allah kuvvet versin. Çevir, çevir, çevir...
Merkez kaç kuvvetiyle petekten çıkan bal tanka dolmaya başlıyor. Normalde bu işi ben yapıyorum. Ancak, fotoğraf çekerken Cengiz konu mankenliği yaptı.

Çadırda çalışırken kesinlikle maske kullanmıyorum. Ancak, fotoğraf çekerken saldırıya uğradım, yüzümün 3 yerinden arı sokunca mecbur oldum maske takmaya(Yüzümdeki kızarıklıklar arı sokmasıdır). Yoksa panikle ben bir tarafa fotoğraf makinası bir tarafa gidecek.
Tanka biriken kestane balı tenekelere doldurulup satışa hazır hale getiriliyor.
Oldukça meşakkatli bir iş olan arıcılıkla ilgili fikir sahibi olmanızı istedim.
Bu işe bulaşınca, yaptığı işten ve disiplinli çalışmasından dolayı da arılara büyük saygı duymaya başladım.


Not- Bu fotoğraflarda hiçbir kare mizansen değildir. İnanmayan gelip arılara sorabilir.

Işığımın yettiği kadar...
Minnetle.