18 Ocak 2014 Cumartesi

BABAOCAĞIM: ANTEP, NİZİP

Merhaba, ben Yasemin. Bu yazıda babamın bloguna konuk yazar olarak katılıyorum. Babam aslen Antepli bir ailenin çocuğu. Ben de İstanbullu bir anne ve Antepli bir babanın kızıyım. 27 yaşında olmama rağmen bunca zaman babaocağı Antep'e gitmemeyi kendimde büyük bir eksiklik olarak görüyordum. Kısmet geçen haftaki 5 günlük ziyaretimizeymiş.

Öncelikle şunu söylemeliyim; "Gezmeliyim, nereleri göreyim?" diye soranlar için şunu diyebilirim "keşke Roma, Paris, vs'yi görmeden evvel Antep'i görmüş olsaydım". Bu kentin herhangi bir Avrupa kentinden hiçbir farkı yok, yeteri kadar kentleşmiş ve gelişmiş bir yer Ayıntap-Antep. Gittiğinizde hayran oluyorsunuz. Özellikle de insanların samimiyetine ve misafirperverliğine. İstanbul'dan Antep'e uçuş 1,5 saat sürüyor. İndikten sonra görmeye başladığınız ilk şeyler fıstık ağaçları. Bir konuda açıklama yapma ihtiyacı hissediyorum, "fıstık ağacı" dediğimde ya da "fıstık" dediğimde bilin ki Antep fıstığı'ndan bahsediyor olacağım. Zira Antep'te "fıstık" dediniz mi anlaşılan şey de bu zaten. Uzun uzun "Antep fıstığı" diye belirtmeye gerek kalmıyor.

Uçaktan indikten sonra şehir merkezine varmamız yarım saati bulmadı. Otele yerleştikten sonra yaptığımız ilk şey tabii ki yemek yemeyi düşünmek oldu. Sonuçta Türk Mutfağı'nın, Osmanlı Mutfağı'nın en kıymetli en özel şehrine geliyorsunuz, yemeği düşünmeyip de ne yapacaksınız? :) Haliyle önce "Halil Usta"ya gittik. Üstünüze afiyet (vejetaryenleri maalesef burada konu dışında bırakıyorum) hayatımda bu kadar lezzetli bir et yemedim sanırım. Her türlü et yumuşacık hale getirilmişti. Yalnız salata konusunda uyarmam gerek, "acı koymayın" diye belirtmezseniz gayet acı bir salata geliyor. "Ben yerim, sorun değil" diyenler içinse mesele yok, zira ben de yedim :)

Bazı yorumlarda görüyorum, efendim tabaklar metalmiş, Halil Usta'nın yeri sapa bir yerdeymiş. Miş de miş...
Buraya geldiyseniz etlere bakacaksınız. Etlerle ilgili, fiyatlarla ilgili yorum yapacaksınız. Gerisi detay... Üç kişi yediğimiz, içtiğimiz şeyler 50 lira tuttuysa artık bunun üstüne söylenecek söz kalmıyor bence.


Babam Halil ustayı denetlerken...

Vejetaryen değilseniz, kebap yemeden dönmemeniz gerekir. Ancak vejetaryenseniz yaşadınız! Antep sulu ve sebzeli yemeklerin şahının yapıldığı şehir... Ancak ona birazdan geleceğim. Karnımızı doyurduktan sonra hemen Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi'ne gittik. Şehrin bir güzel yanı da şu, gitmek istediğiniz yer eğer çok çok uzak değilse her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Halil Usta'nın yeri zaten müzenin 2 sokak arkasında. Yürüyerek müzeye geçmeniz 5 dakikayı bulmuyor. 

Müzedeki kıymetli mozaikler dünyada eşsiz, benzersiz. Bu nedenle kaçakçılar sürekli mozaiklerin orasını burasını oymuş ve müzede de bulunan bazı mozaiklerde boşluklar mevcut.

Solda gördüğünüz mozaik zarar görmemiş olanlara en güzel örneklerden. Okeanos ve karısının mozaiği. Gördüğünüz mozaik Okeanos villasının duvarına ait. Havuzuna ait olanınsa ilginç bir özelliği var: havuzun içinde bulunan su, deniz canlılarının hareket ediyor gibi görünmesine neden oluyormuş... İnsanlar milattan önce ne ayrıntıları düşünmüşler, inanılır gibi değil...
Sağda gördüğünüz mozaik ise Eros ve Psyke'ye ait. Onların hikayesi de ilginç. Milet kralının kızı Psyke çok güzel olduğu için Afrodit'ten daha fazla ilgi çekmiş, bunun üzerine Afrodit oğlu Eros'a Psyke'yi öldürme görevini vermiş. Eros ise Psyke'ye aşık olmuş, Psyke'den de karşılık görmüş... Hikayenin devamını merak edenler şuradan okuyabilir: http://yunanmitolojisi.com/tags/ask-tanrisi.html
Çingene Kız.
İşte bu en özel mozaik. Sırf onun yüzünü merak edenler, yurtdışından gelen turistler müzeye akın ediyor. "Çingene Kız" aslında çingene değil, arkeologlar onu sol altta gördüğünüz kocaman küpesi yüzünden öyle adlandırmışlar. Aslında kendisinin şenliklere katılan Menad'lar tayfasından bir menad olduğu düşünülüyor. Menadların ne olduğuna dair sadece İngilizce bir açıklama bulabildim: http://en.wikipedia.org/wiki/Menad
Menad mozaiği ile ilgili en önemli ayrıntı, nereye giderseniz gidin gözleriyle sizi izliyormuş izlenimi vermesi. Sanatla biraz ilgili olanlar bunun bir tabloda daha olduğunu hatırlayacaktır: Mona Lisa. Mona Lisa'nın gözlerinin nereye giderseniz gidin bu perspektifi veriyor oluşunun aynısını Menad da veriyor ve Menad mozaiğinin tarihi Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa'sından çok daha eski...


Mars heykeli ise inanılmaz görkemli. Bence kelimelerle anlatılacak gibi değil, yerinde gidip görmek gerekli.

Sağda gördüğünüz sütunlar ise yine kazılarda ortaya çıkarılmış. Müzedeki mozaiklerin çoğu, ya kaçakçılığı önlemek amacıyla ya da suların altında kalarak yok olmaması için arkeologlar tarafından özenli işlemlere tabi tutularak yerinden çıkarılıp müzeye getirilmiş. Müzedeki yerleşim şekilleri ise neredeyse tıpkısının aynısı. Ülkemizde dünya çapında eserler yer alırken yine de Türk milleti olarak hala yeterli ilgiyi göstermediğimizi düşünüyorum.
Babam, "kızım Zeugma müzeyi gezmekle anlaşılmaz. Yerinde görmek lazım" deyince kazı alanını da görmek farz oldu. Nizip'te akrabalarımızı ziyaret ettiğimizde Belkıs'a da gittik (Belkıs, Zeugma Antik Kenti'nin bulunduğu köyün adı). İyi ki de gitmişiz. Sanırım artık bazı eserler yerinde sergilenecek. Bu da işin başka bir güzelliği.


 Kazı alanı. (burada bir şeye değinmeden geçemeyeceğim. 45-50 derece sıcakta iğneyle kuyu kazan herkese teşekkürü borç bilirim.)


Bey Mahallesi şimdilerde inanılmaz bir değişim geçiriyor. Geçmişte yoğunlukla Ermenilerin yaşadığı mahalle şimdilerde ciddi bir restorasyona tabii tutuluyor. Bey Mahallesi'ni gezinirken sokakta saklambaç oynayan birkaç çocuğa rastladık... Çok sessizlerdi diye düşünürken...









Meğer Oyuncak Müzesi'nin önüne gelmişiz :)













Özellikle Bey Mahallesi'ni ayrıntılarıyla dolaşma işini Antep'te bulunduğumuz her güne yaydık; gittiğimiz ilk günden, son güne kadar her gün farklı farklı sokakları dolaşmaya çalıştık...


Kısa bir süre öncesine kadar tinercilerin ve bimekanların barındığı yerler olan bu yapılar şimdilerde Büyükşehir Belediyesi'nin takdire şayan bir girişimiyle hayat buluyor. Yukarıda gördüğünüz ev sayın Ünal Şenpekmezci'ye ait . Kendisi çok özel bir kişilik. Bize evini gezdirdi.

Burası bir süre öncesine kadar iplik fabrikasının boyama atölyesiymiş. Daha sonra restorasyon ve çevre düzenlemeleri sırasında Aziz Bedros Kilisesi olduğu ortaya çıkmış. Şimdi ise Ömer Ersoy Kültür Merkezi olarak hizmet veriyor.

Yapıların mimarisi çoğunlukla Antep Harbi'nden önce Antep'te ikamet eden Ermenilere ait. Ancak bu tarz mimari Antepliler tarafından da zaten kullanılıyor, zira evin cümle kapısı önünde "Hayat" olarak adlandırdığımız avlu+bahçe Antep'in bütün ilçelerinde rastlayabileceğiniz bir şey (eğer apartmanlaşma yoksa).


Bir "Hayat" ise bu hale getirilmiş.


Sokak araları tek kelimeyle muhteşem. Burayı Avrupa'dan nasıl ayırt edebilirsiniz? Üstelik Avrupalılar sizi "Ortadoğulu kafası" diye aşağılamayla karışık bir sıfatla itham ederken...

Bu da bir başka "hayat"...

Ertesi gün ilk işimiz ise Kent Müzesi'ni gezmek oldu. Kent Müzesi, tarihi Bayazhan'da yer alıyor. Bayazhan, çok amaçlı olarak kullanılan bir han haline getirilmiş, restoran, meyhane ve dükkanlar yer alıyor içerisinde.


Kent Müzesi'ni gezdikten sonra Medusa Cam Müzesi'ne yürüdük. Şehrin en güzel yanı elinizde bir harita ya da telefonunuzda GPS olması durumunda gideceğiniz her yerin en fazla 10-15 dakikalık bir mesafede  yer alıyor olması. Türkiye'deki en fazla cam eserlerin bulunduğu müze, Medusa Cam Müzesi'ymiş. Mini amphoralar, şişeler, bardaklar, kil eserler, boncuklar ve takılar... Hepsi göz alıcıydı.


Ve tabii ki her dakika acıkmayı başaran bir insan olarak, müzeden çıkınca ilk yaptığım şey "nerede yemek yiyeceğiz?!" diye sormak oldu. Medusa Cam Müzesi'nin görevlisi sağolsun bize bu konuda yardımcı oldu ve bizi Millet Han'da 3 sevimli hanımın işlettiği bir mini-lokantaya yönlendirdi.


Üstünüze afiyet, ben hayatımda böyle lezzetli yemekler yemedim. Evde pişen yemeklerimizi bunun dışında tutuyorum, zira evimizde salçadan, nar ekşisine, küncü den (susam), patlıcan kurusuna kadar her türlü zerzevat, baharat, vs bulunur. Mutfağımızda pişen her şeyin lezzetinden, Antep mutfağına müthiş derecede hakim olan babam ve annem sorumludur... Şimdi düşünüyorum da, bir haftadır dışarıda yediğim yemeklerin hepsi saman gibi geliyor... Kusura bakma İstanbul...


Millet Han.

Antep'te bu tarz çok sayıda han bulunuyor. Keşke "Eski eserlerin Türkiye'nin her yerinde korunması mümkün olsaydı" demeden edemiyorum... Çirkin betonarme yapılaşmadansa eski tarz her zaman daha sağlıklı ama koruyamamışız.


Yukarıda gördüğünüz heykelleri kim yapmış bilmiyorum, bu da benim ayıbım. Eğer bilen olur da iletirse sevinirim. Bu tür sürprizlerle Antep'te çok karşılaşabilirsiniz. Aniden karşınızda bir sanatçının ilginç eserlerini görmek mümkün.



Örneğin bu Sebilci heykeli gibi.


Bakırcılar Çarşısı'nda bir usta halen geleneği sürdürüyor. İşin en güzel yanı Antep'te birçok lokanta, restoran ve evde halen bakır kaplarda yemek pişiriliyor ve yemek yeniyor oluşu. Üstelik geleneğe göre kızların çeyizinde bakırdan tencere seti ve tabakları olmazsa o çeyiz, çeyiz sayılmazmış (bugün halen bu gelenek sürüyor mu bilmiyorum).

Gördüğünüz üzere burada paylaşacağımız fotoğraf ve yazılar maalesef yaz yaz bitmiyor. 
Kuruluklar, baharatlar, kuruyemişler Antep halkının vazgeçilmezleri.
Dolaş, dolaş enerji almadan olmaz...
Hiç merak etmeyin, eğer dolaşmayı seviyorsanız, yemekten de korkmayın...


Tatlı yerken yanında süt ikram edilmesi de ayrı bir güzellik. Bunu bilmiyordum ve bundan sonra ben de uygulayacağım. Çünkü şekerli gıdalar için süt gayet dengeleyici bir besin.

Antep kentinin silüetine sağladıkları görsel katkı nedeniyle camileri de kesinlikle görmenizi tavsiye ederim.

Eski bir Ermeni kilisesi olan Kurtuluş Camii.
Her şeyi anlatırsam sanki kentin büyüsü kaçacak. Bu yüzden de  finali güzel bir aile fotoğrafıyla noktalamak istiyorum.
Gezimiz sırasında bize gösterilen ilgi ve alakayı unutmak mümkün değil. Bu büyük ailenin güzel insanlarına sevgi ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz.
İyi ki varsınız.
Her şey gönlünüzce olsun.

Not: Fotoğraflar Sezay Özbal ve Yasemin Özbal'a aittir. Lütfen kaynak vermeden kullanmayın.