17 Ekim 2012 Çarşamba

KAR-KIŞ,VERGİ BOL DA EŞEK ARISI DA OLMASA...

Geçtiğimiz kış malum İstanbul'da oldukça sert geçti. Hatta son yılların en serti dersem yalan söylemiş olmam. Yağan kar toprakta kalınca, eskiler "Bu yıl bereketli olacak" dedi. Bize de tabi beklemekten başka bir şey kalmadı. Baharın gelmesiyle birlikte meyve ağaçları "ŞIK, ŞIKIDIM" birbirinden güzel birer kimliğe bürünmeye başladı. Kiraz, erik, elma, armut, kestane ve de kivi ne güzel çiçekler açtı. Sanırsınız "Kim daha güzel çiçek açacak" yarışması yapılıyor. Bir süre sonra da dökülen çiçeklerin yerini meyveler almaya başlıyor. Onlar çiçek aça dursun, bizim bahçeyi sürüp ekime hazırlamamız lazım. Sürülen bahçe, çapa makinasıyla  ekime hazır hale geldi. Ardından da açılan ocaklara domates, biber, fasulye, kabak ve karpuz ekildi. Biz ekim işleriyle oyalanırken meyveler büyümeye başladı. Siftahı erikle yaptık. Ardından kiraz göz kırpmaya başladı. Eskilerin dediği doğru çıktı ve kar bol ürün getirdi bu sene.

Fındık bize yetecek kadar. Ancak, diğer ürünlerin maşallahı var. Ben dağıtmaktan bıktım, onlar (sebze ve meyveler) ürün vermekten bıkmadı. Hatta, rekolte o kadar yüksek oldu ki dallar ağırlığa dayanamayarak kırıldı.
Burada elmayı ayrı bir yere koymak lazım. Mübarek ağaç "VERGİDEN" yıkıldı adeta. Köylü ürünü "VERGİ" olarak tabir ediyor. Bu terimi de çok güzel kullanıyor. "Erik bu sene vergiliydi" diyor. Ya da dökülen meyveler için ağaç "TEMİZLİK" yapıyor şeklinde güzel bir benzetme yapıyor. Düşündüğünüz zaman güzel benzetmeler bunlar.  Biz elmaya dönelim.

Bizim bahçenin elmaları öyle alışıldık elmalardan değil. Hava, su güzel olup biraz da sevgi gösterince uzayıp gidiyor.

Merdivenle dahi ulaşmanın mümkün olmadığı yerler için "MEYVE KAPANI" kullanıyorum. 2,5 litrelik meşrubat şişesinin arkasını kesip, ön tarafına 3-4 metrelik sağlam bir çıta veya çubuk geçiriyoruz. Oldu sana meyve kapanı. Bu ismi ben koydum. Eğer dallar kalınsa sorun yok. Ya merdiven dayarsınız veya tırmanırsınız. Ancak, böylesine ince dallarda kapan çok işe yarıyor.
Neyse toplayabildiğimizi topluyoruz.

Dökülenler de ziyan olmuyor...

Gördüğünüz gibi dökülenleri de komşumuzun ineği "ÜRESİN" yiyor. İsimdeki zerafete bakar mısınız, ÜRESİN.
Sordum neden Üresin?
"Soyu devam etsin, soyunu sürdürsün" diye konulmuş.
Dökülenleri her gün toplayıp bahçenin dışına döküyoruz. Üresin, maşalllah ezik, çürük demeden ne bulursa götürüyor.
Yarasın sütü bol olsun  inşallah.
Peki ya  toplayamadıklarımız ne oluyor dersiniz?


                                                     Eşek Arısı tarafından "Kanı emilen" elma...
En güzel ve olgun elmaları, kokusunu kilometrelerce öteden alan eşek arısı afiyetle yiyor. Tırstığım için çok fazla yanına yaklaşamıyorum. Daha önce kendileriyle tanışma fırsatım oldu. Evde kimsenin olmadığı bir sabah kafamdan soktu. Baygınlık geçirdim, kafam bir hafta zonk, zonk, zonkladı. İnanın abartmıyorum kafama odun yemiş gibi oldum.
Eşek arısının şakası hiç yoktur.
Bu arada unutmadan söyleyeyim, elmadan çok güzel sirke yapıyoruz. Dökülen elmaları yıkadıktan sonra 5 kiloluk cam bir kavanoza ya suyunu çıkarıp, veya doğrayarak koyuyoruz.  Üzerine içme suyu doldurup,  mayalanması için de 1 su bardağı sirke ekliyoruz. Kavanozun ağzını tülbentle kapatıp gölge bir yere koyuyoruz. Ara sıra karıştırmakta yarar var. Yaklaşık bir ay sonra sirke hazır. Tadının keskin olmasını istiyorsanız daha uzun süre bekletebilirsiniz.
Tülbentle süzün, şişeleyin.
Afiyet olsun.

Işığımın yettiği kadar...
Minnetle.