11 Temmuz 2015 Cumartesi

ÇAMAŞIR FESTİVALİ...

Bu dosyayı yapmayı uzun zamandır planlıyordum. Ancak, bir türlü fırsatım olmadı. Gerçi yeterli malzeme de olsun istedim açıkçası. Fotoğrafların çekim tarihlerine bakıyorum da bayağı bir zaman olmuş. Benim çocukluktan itibaren tanık olduklarım var bu yazının içerisinde. 

Çamaşır yıkamak ve onları bir şekilde kurutmak teknolojinin bu kadar gelişmediği 40-50 yıl öncesinde enteresan görüntülere yol açıyordu. Özellikle İstanbul'un Cihangir, Tarlabaşı ve Balat gibi semtlerinde evler bitişik nizam olduğu için çamaşır asmak başlı başına bir ritüeldi. 
Çamaşır kurutacak yeri olmayınca kadınlar pratik çözümler üretmişler. Bu çözümlerin en ilginci de binadan binaya yapılan makara sistemleriydi






Aslında bir tür samimiyet köprüsü de olan bu makaralar sayesinde evde o anda bulunmayan çeşitli şeyler de komşulardan istenirdi . Düşünsenize komşu sesleniyor "Kız Ayşe patates varsa biraz yollayıver". Ben çocukluğumda bu tür konuşmalara ve manzaralara tanık oldum.


















Komşu duvarında yer bulamayanlar ise bu örnekte olduğu gibi makaranın bir ucunu kilisenin duvarına bağlamışlar (sol taraf kilise). 
Çamaşır asmak deyip geçmeyin. 
Raconu var çamaşır asmanın.
Çarşaf, havlu gibi şeyler öne,iç çamaşırları ise arka tarafa asılacak ki mahremiyet ayaklar altında olmasın.

Aslında iplere asılan çamaşırlar kadınların temizliğinin göstergesiydi. 
Eskisi kadar olmasa bile makara sistemine İstanbul'da rastlamak mümkün. Ancak son yıllarda "DEMOGRAFİK" yapının değişmesi, daha anlaşılır dille toplu göçlerin olması çamaşır kültürüne de yansıyor. 
Nasıl mı?
Buyrun...


Gaziantep Bey Mahallesi'nden bir enstantane (üstteki fotoğraf). Eskiden çok ayıptı ortalığa çamaşır asmak Gaziantep'te.

İstanbul Tarlabaşı (üstteki fotoğraf). 
Gördüğünüz bu evlerde en 25-30 kişi yaşıyor.


Yine İstanbul Tarlabaşı'ndan bir kare.
Bir tarafta "Kentsel dönüşüm" adı altında vahşi bir yapılaşma, diğer tarafta köyünü, ülkesini terk edip yaşam mücadelesi verenlerin dramı....

Burası da Balat. 
Gördüğünüz gibi çaresizlik tüm çıplaklığıyla ortada.
Bu fotoğrafı çektikten sonra da anlatmak istediğim şeye tanık oldum.

Aslında çocuk ağlamasına döndüm. 
Büyük bir ihtimalle Suriyeli olan ve savaş nedeniyle ülkemize gelen vatandaş çok şey anlatıyor. Entarisiyle geleneklerini sürdürmeye devam ederken, çocuğunun başına sokakta bir şey gelir kaygısını da taşıyor.
Fotoğrafta bazı şeylerin tesadüf olmadığına inanırım. Bu da o anlardan birisi.
Neyse fotoğraflarla hem geçmişte yaşadıklarımı, hem de güzel ülkemin güzel insanlarından kareler paylaşmak istedim.




Işığımın yettiği kadar...
Minnetle.