14 Mayıs 2017 Pazar

DİYARBAKIR'I TERÖRE İNAT GEZDİM.

Bir süredir yazmaya elim varmıyordu yine.
Nedeni hepinizin malumu; Ülkemin içinde bulunduğu hal.
Sırf referandum sürecinde yaşananlar bile ruh halimizi allak bullak etmeye yetti. 
Hele, hele meslektaşlarımın içinde bulunduğu durum beni ziyadesiyle etkiliyor.
Bu ruh haliyle 3 günlüğüne Diyarbakır'a gittim. 
Üstelik de "Ne işin var Diyarbakır'da. Başka yer mi kalmadı?" baskılarına rağmen, Diyarbakır'ı teröre inat gezdim.
Defalarca gitmeme rağmen vallahi billahi çok iyi geldi Diyarbakır bana. Peki şimdi şu soru akla gelebilir "Bu kadar terörün olduğu bir kentte ne işim var". O zaman buyrun...






Kaldığım otel Bağlar'da. Bağlar adından da anlaşılacağı üzere eski bağların olduğu bir bölgeymiş. Şimdi gayet modern sitelerin ve evlerin, 6 gidiş, 6 geliş 12 şeritli yolların olduğu, her türlü alışveriş merkezinin bulunduğu, gençler için her türlü aktivitenin yer aldığı bir ilçe olmuş.














Ancak kentin bir de başka yüzü var ki beni asıl ilgilendiren orası.
Yani Sur.
Sur aslında televizyonlardan sıkça duyduğunuz hendekler ve de bariyerlerle gündeme gelmişti. Binlerce yıllık bir geçmişi olan bu kadim ilçede nereye dönseniz nereye baksanız tarihle hemhal oluyorsunuz.

1155-1169 yılları arasında yapılan Hazreti Süleyman Camii. 
İç kaleye gelmişken Diyarbakır Müzesi'ni görmeden olmaz. Çeşitli dönemlere ait yapıların bulunduğu alan gerçekten ülkemizin görülmeye değer yerlerinden.

Sanat galerisi olarak da kullanılan ve mimari özelliklerine göre MS 3. yüzyıla tarihlendirilen Saint George Kilisesi de iç kalede.


Aslında kilise olan, ancak Diyarbakır'ın Arapların eline geçmesinden sonra camiye çevrilmiş bu muhteşem mabedin adıda Ulu Camii olmuş.

Günün hangi saatinde giderseniz gidin mutlaka ziyaretçisi var. 
Görme özürlü bu abi yolunu bulduğuna göre siz haydi haydi bulursunuz yolunuzu merak etmeyin...
  Ulu Camii.
Yorulduk bir nefes alalım derseniz de seçenek fazlasıyla var Sur'da. 
  
İsterseniz Hasanpaşa Hanı'nda kahvaltı yapabilirsiniz.
Yok eğer ben otelde kahvaltı yaptım derseniz ara sokaklarda kaybolun ve birbirinden lezzetli kebapları yiyin afiyetle.


Beni tanıyanlar bilir iyi yemek nerede olursa gider arar bulurum. Hele, hele damarlarımızda Antep kanı akınca... Hem yaparız, hem de iyi yapılanı nerede olursa olsun bulur yeriz. 
Benim diyen usta patlıcan kebabını yapamaz. 
Terlemesi lazım...
Pek adetim değildir isim verip reklam yapmak. Ancak bu muhteşem tepsiyi ve diğer çeşitleri yapan ustalar Dağkapı'da Muhtarın Yeri'nde hizmet veriyor. Sakın saat 18'den sonra gitmeyin çünkü kapanıyor. Bu da okuyanlara kıyağım olsun.

Yahu hiç birşey yapamadıysanız arayın Sülükçü Abdullahı... 



Uzaktan bakınca ilgimi çekti insanlar toplaşmış bir yere bakıyor. 
Neye baktıklarını merak ettim.


Evlerine bakıyorlarmış meğerse...
Sözün bittiği yer burası.
Şimdi herkes kendine göre bir yorum yapacak.
Benim fikrimse;Sur'da yaşananlar yüzünden çok analar ağlamış.
Halen ağlayanlar da var.
Hiç kimsenin anası ağlamasın.
Diyarbakırlının ve çevre illerde yaşayanların kendini "ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ" hissetmemesi için kimin üzerine ne görev düşüyorsa yapmalı. En çok da bizlere görev düşüyor. Ziyaret edelim bu kadim kenti, hayat normale dönsün diye. Kentte bulunduğum sürece samimiyetini ve misafirperliğini esirgemeyen herkese gönülden teşekkür ederim.


Işığımın yettiği kadar.
Minnetle...




6 Ocak 2017 Cuma

TERÖRE İNAT GEZİYORUM.

Bir önceki dosyada da belirtmiştim "Teröre inat gezmeye devam edeceğim" diye. Geçtiğimiz Kasım ayında Adana'da patlama oldu. Bir kaç gün sonra ben Adana'ya gittim. Ne bir plan, ne de programlanmış bir geziydi açıkçası. Rastlantılarla dolu bir seyahat yaşadım. Gaziantep'de yaşayan halam göz ameliyatı için Adana'daydı onu gördüm. Birisi 36 yıldır görmediğim kuzenlerimle hasret giderdik. Arayı bu kadar açmamak gerekiyor. Başta Oya olmak üzere ailemin güzel insanları beni inanılmaz şımarttı. Sağolun, varolun.
Girizgahtan sonra gelelim Adana'ya.
Otele yerleştikten sonra ver elini Kazancılar Çarşısı. Burası gerçekten de kazan imalatı yapılan ve kentin en güzel yerlerinden birisi.


















Yemekler halen geleneksel yöntemlerle pişirildiği için Kazancılar Çarşısı'nda faaliyet tüm hızıyla sürüyor. Malum en lezzetli yemekler bakır kazanlarda pişer. Eee Adanalılar ağzının tadını fazlasıyla biliyor.
Fakat Kazancılar Çarşısı'nın bir başka özelliği ise kebapçıları.
Gerçi Adana'da nereye gitseniz kebapçı var. Fakat edindiğim tecrübe odur ki hijyene fazla önem vermiyorsanız en güzel kebabı en uygun fiyata Kazancılar Çarşısı'nda yersiniz.


Gördüğünüz masada et ve içecek dışında hiç birşeyden para almıyorlar. Sizin istemenize gerek yok. Ezme, salata, yeşillik envai çeşit, turp v.s masaya teşrif ediyor. Gördüğünüz yiyeceklere çok komik rakamlar ödedim. Gerçi nereye giderseniz gidin her yer 3 aşağı 5 yukarı aynı. Keza kuzenimin götürdüğü lüks bir restorantta da fiyatlar farklı değildi.
Ben fotoğraf peşinde olduğum için kentin eski mahalleri beni daha çok cezbediyor. Bu yüzden de daha çok oralarda dolaşıyorum.

















Günün en işlek saatlerinden.
Abinin birisi caminin halısına postu sermiş miskinlik yapıyor.

















Oysaki aynı zaman dilimi içerinde bu abla çocuklarıyla birlikte imalat yapıp bütçesine katkı sağlıyor. Üstelik de büyük bir mütevazilikle.
Çelişkiyi paylaşayım dedim.

















Ülkemin büyük bölümünü gezdim Adana'nın tatlıcılarını ayrı bir yere koyuyorum. Gördüğünüz tatlılardan beğendiğinizi alıp yiyorsunuz ayak üstü. Beğendiyseniz yemeye devam. Beğenmemek ne mümkün hepsi taze, hepsi de birbirinden lezzetli.
Sırf bu tatlıları yemek için bile gidilir Adana'ya.
Fiyatına gelince 3 para...
Vallahi bedava.
İnanmayan gitsin, tatlı parası benden.

Evet bu da kentin en güzel manzaralarından birisi. Sabancı ailesi tarafından yaptırılan Merkez Camii gece olunca Taş Köprü'den böyle görünüyor.
Sağolsun kuzenim Burçin gecenin bir saati olmasına rağmen bu fotoğrafı çekmemi sağladı.






Teşekkürler Yasemin Adana'ya gitmeme vesile olduğun için.
Bir teşekkür de kuzenlerim Oya ve Burçin'e. Samimi duygularla geçen zaman için.
Bahriye halamı unutmak olmaz tabii ki. Teşekkürün en büyüğü ona gitsin. Bana sevgisini ziyadesiyle aktardığı için.


Işığımın yettiği kadar.
Minnetle.

27 Kasım 2016 Pazar

ŞUPPİLULİUMA DA OLMASA HALİM HARAP...

İnsanlara "ibne" diyerek aşağılarız, öbür taraftan Kerimcan Durmaz'ı instagram'da 1,5 milyon kişi takip eder.
MİT müsteşarı ifadeye çağrıldı diye kıyamet koparır, halk tarafından seçilen milletvekilleri ve belediye başkanları ifade vermeye gitmedikleri gerekçesiyle tutuklarız.
Duyar gibi oluyorum "Hayır ondan değil, bundan, hatta şundan" diyenleri.
Kardeşim hangi gerekçeyle olursa olsun tutuksuz da yargılanabilir bu insanlar.
Günlerce Tecavüz Yasası ile çalkalandı ülke.
Kadına kimsenin bir şey sorduğu yok.
Eşim "Yasa kabul edilirse, tecavüzcü ömür boyu tecavüzüne devam edecek" dedi...
15 Temmuz sabahında köprüde genç bir gazeteciyle dertleşirken "Abi adet gören kadın gibiyiz. Ne zaman biteceği de belli değil" demişti.
Benzetme bazılarını kırabilir, incitebilir, ne yazık ki ülkemin ruh hali aynen böyle.
Enteresan bir ülkeyiz.
Olumsuzluklardan herkes gibi bende etkileniyorum...
Ancak seviyorum Anadoluyu ve de insanlarını.
Bir taraftan kentsel dönüşüm, diğer taraftan da "ruhsal dönüşüm" açıkçası çok sevdiğim fotoğrafa yansıdı.
Uzunca bir süredir ne yazı yazabiliyorum, ne de fotoğraf çekebiliyorum.
Gitmek isteyip de bir türlü gidemediğim Hatay ziyadesiyle iyi geldi bana ve aileme.
Vallahi terörü bahane edip Mardin'i, Gaziantep'i, Van'ı, Hatay'ı görmüyorsanız bir yanınız eksik kalır.
Söylemedi demeyin.






Hatay'a indik, ayağımızın tozuyla Arkeoloji Müzesine gittik. Muhteşem bir müze yapılmış. Kapıdan girer girmez sizi ilk Hitit Kralı Şuppiluliuma karşılıyor. Eğer biraz tarihe, arkeolojiye ilginiz varsa hayran olursunuz. Ailece bizi çok etkiledi Kral ve tebaası.

Altınızda araba olmasına gerek yok.
Bütün ilçelere ulaşım çok kolay.
Gerek, belediye otobüsleri, gerekse dolmuşlar makul fiyatlara yolcu taşıyor.
Biz de kısa bir zaman aralığında Antakya merkezli Hatay ve civarını tanımaya çalıştık.
Bir kere tarih fışkırıyor kentin her yerinden.







Samandağı'nda bulunanTitus Tüneli girişi,
















Burası da Titus Tüneli'nin yanı başındaki Beşikli Mağara.











Binlerce yıllık tarihi Titus Tüneli'nin duvarlarında aşkını ölümsüzleştir...
Bu vandallık yalnız bizde değil Dünyanın her yerinde var. Allah ıslah etsin.






Titus Tüneli'ni gezdikten sonra 300-400 metre ilerde öğretmen evi var. Jumbo karides yemeden dönerseniz bir yeriniz eksik kalır vallahi. Balık da var, humus da...
Fiyatlar ise komik.




Yemek derseniz Türkiye'nin hiç bir yerinde görmediğim ve yemediğim enteresan bir kültüre sahip yöre.
Ne gibi mi?
Buyrun.

Kızımın mahşerin 4 atlısı dediği humus, bakla, tuzlu yoğurt ve cevizli biber ezmesi. Bu yiyecekler başka yerlerde içki eşlikçisi olarak tüketilirken Hatay ve civarında öğle veya akşam yemeği olarak tüketiliyor.


Velhasıl iyi ki gittik Hatay'a.
Terör her yerde var.
Kimse terörü bahane etmesin.
Gidin Anadolu'ya, gezin, görün.


Işığımın yettiği kadar.
Minnetle.

11 Eylül 2016 Pazar

2016 YILINDA YURDUMDAN MANZARALAR...

En son 15 Temmuz kalkışmasında doğru düzgün fotoğraf çekmiştim. Bu aralar ne bir yerlere gidebiliyorum, ne de doğru dürüst fotoğraf çekebiliyorum. Oysa ki fotoğraf yaşamımın OLMAZSA OLMAZIDIR. Ülkemin içinde bulunduğu durum ve benim yaşadığım saçmalıklar fotoğraf çekmeme engel oluyor açıkçası. Bu ruh hali içerisinde arşivimden derlediğim fotoğrafları paylaşayım istedim bu kez de.




Burası İstanbul'daki Galata Köprüsü. Malum günün her saatinde hareketli. Baktım abinin birisi fotoğraf çekmek için can çekişip duruyor, hemen olaya el koydum (üstüme ne vazifeyse ?).


Abinin neden can çekiştiğini bu fotoğrafa bakınca anlayacaksınız. Kabaktan bir sanat şaheseri yapmış ve onu da dünya görsün istiyor. Ancak, eseri hayli hacimli olduğu için en küçük bir sarsıntıda denizi boylayacak. İşte bu kaygıyla can çekişirken ben hızır gibi yetiştim abinin imdadına. Hem kendi makinasıyla, hem kendi makinamla çektim. Sanatçı mutlu, ben mutlu oldum.

 Bu fotoğrafı "KENTSEL DÖNÜŞÜM" saçmalığı nedeniyle terk etmek zorunda kaldığım evimin önünde çektim. El arabasında ne ararsanız var. Elektrik süpürgesi, bisiklet, çamaşırlık, sandalyeler ve daha bir çok şey. Bir çoğu kullanılır durumda olan eşyaları alan hurdacı Allah bilir bu kadar eşyayı ya bedava almıştır, ya da 20 liraya. Hurdacının kaça aldığının inanın önemi yok. Ancak, kentsel dönüşüm nedeniyle yerinden yurdundan olan çok sayıda insan çaresizlikten eşyalarını yok pahasına elden çıkarıyor.
                        Vatandaşın belli ki çatısı akıyor.
Çözüm basit.
Çatıyı brandayla kapla, uçmasın diye de gazoz, su, cola şişelerine su doldur uçlarına bağla.





15  Temmuz.
Sabahın köründe köprüye çıkmışım fotoğraf aşkına.
Tarihe tanıklık ettiğim için yorulmak nedir bilmiyorum.
Çift makina çalışıyorum. Allah ne verdiyse çekiyorum.
Fakat her zaman olduğu gibi durumdan vazife çıkartan amirim "Alın şunu" diyor. Genç polisler ne yapsın yaşıma hürmeten abi, hatta bazıları amca "bizi zorda bırakma" diyerek amirinden daha anlayışlı çıkıyor.


Ben bütün bu yaşadıklarımı müdürün yerinde olmayışına bağlıyorum açıkçası.
Hadi Salih ustanın mazereti var; MONTAJDA.
Ülkede kalkışma oluyor, MÜDÜR sen nerelerdesin?
...


Işığımın yettiği kadar.
MİNNETLE.

16 Temmuz 2016 Cumartesi

KALKIŞMA PÜSKÜRTÜLDÜ...

Yaşananları çeşitli kanallardan izlediğiniz için benim burada ahkam kesip şöyle, böyle oldu demem insanlarla alay etmek olur. Ben her zamanki heyecanımla fotoğraf çekmek için sokağa çıktım. Çektiklerimi de sizlerle paylaşmak istedim.

Soldaki araç tank tarafından ezilmiş.


Sabah olunca polis tamamen hakim olmuş kalkışmaya...














Halkımız hatıra fotoğrafını ihmal etmiyor.


























                                                                                                                                                               Zırhlı araçtan açılan ateş sonucuysa camdan giren mermi panoyu sıyırıp duvarı delmiş. Girdiği odayı ise darma duman etmiş.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          

                                                                                                   


















Dökülen kanlar temizlendi hayat da sanki normale dönüyor.
Geçmiş olsun.
En kötü parlamenter sistem darbelerden iyidir.








2 Temmuz 2016 Cumartesi

SOKAĞIN RUHU...

Sokağın ruhu...
Ne güzel bir cümle. Bu tanımı bütün milletler kullanıyor aslında.
Peki ne anlama geliyor?
Neresinden baktığınıza bağlı sokağın.
Sokak, günlük yaşam aslında. Onun için günlük yaşamın neresindeyseniz "RUHU" orada yakalayabilirsiniz.





Burası Van.
Gelip, geçen arabaların tozundan etkilenmemek için esnaf sokağı suluyor.
Benim için esnaf "SOKAĞIN RUHU" olmayı hak ediyor.



Romanya'nın Braşov kentinde çektim bu kareyi. Annesi tezgahta müşteriyle ilgilenirken küçük kız yerden bulduğu izmaritlerle büyüklerini taklit etmeye çalışıyordu. Anlık bir enstantane. "SOKAĞIN RUHU" olmayı fazlasıyla hak ediyor.

Eyüp Sultan Camii.
Eskiden ibadet yapılırken bu türden manzaralarla karşılaşmazdık. Daha mı hoş görülü olmaya başladık...
Şimdi "Eyüp Sultan Camii'nin Ruhu" desem milletin aklına bin bir türlü şey gelir. Ben iyisimi bir şey demeyeyim fotoğraf kendini anlatsın.



Gaziantep burası.
Spastik olan ve balon satarak ailesine katkı sağlayan bu delikanlı, gülen yüzüyle "SOKAĞIN RUHU".








Maskeli gençler insanlara çeşitli atraksiyonlar yaparak (rahatsız etmeden) "BÜKREŞ'İN RUHU" olmakta haklı bir yer edinmişler.









Son zamanlarda gördüğüm en güzel insanlardan birisi.
Dünya umurunda değil.
Şu renkliliğe bakarmısınız...
Bulgaristan'ın Filibe kentinde çektim bu kareyi. "SOKAĞIN RUHU" olmayı fazlasıyla hak ediyor.







İstiklal Caddesi'nde yürüdüyseniz muhakkak karşılaşmışsınızdır. Kediler üzerinden para kazandığı iddia ediliyor olsa da kesinlikle "SOKAĞIN RUHU" kendisi.







Gazeteci, yazar, çizer ve de çeker Kaya Heyse.
Balat'ta Suriyeli çocuklarla öz çekim yaparken.
"GAZETECİNİN RUHU"diyorum kendisine






Yaşadıklarının ne kadar farkında bu ufaklık.
Oyun olsun diye eline zikirmatik verilmiş.
Suriye nere Balat nere...
" ....... RUHU".
LÜTFEN NOKTALI YERLERİ SİZ DOLDURUN.






Işığımın yettiği kadar...
Minnetle.