4 Nisan 2016 Pazartesi

ANALOGDAN, AYNASIZA...

Ergenlik yıllarımda çeşitli marka ve modellerde fotoğraf makinası kullandım. Hürriyet Gazetesi'nde işe başladığımda ise daha profesyonel makinalara yöneldim. Uzun yıllar Nikon'un üretmiş olduğu makina ve aksesuarlarla çekim yaptım (az biraz gazeteye, çoğunlukla kendime).


Dijital devrim gerçekleşince açıkçası uzun bir süre bocaladım. Film endüstrisi yok olup gidince, çok ciddi bir ekipmana sahip olmama rağmen ne yapacağımı şaşırdım kaldım. Film kullanmakta ne kadar ısrar ettiysem, bir süre sonra banyo problemi yaşamaya başladım. Film çekiyorum banyo yaptıracak, bizim tabirimizle yıkatacak kimse bulamıyorum. Bu direnişim 2011 yılına kadar devam etti. 2011 yılında Nikon'un 5100 modelini alıp dijital ile tanıştım. 
Yukarıda görülen ekipman ve daha fazlası bir anda açığa çıktı (halen açıkta bekliyor). Böylece 40 yıllık analog maceram da sona ermiş oldu.
2015 yılındaysa sevgili dostum Güney Cüceloğlu, "Abi Fuji aynasız yeni bir makina üretmiş bir dene istersen "dedi.
Fuji'nin X100T modeli olan boyundan büyük işler yapan bu "AYNASIZ" arkadaş gittiğim her yere benimle gitmeye başladı. Küçük ve kullanımı kolay olduğu için büyük konfor sağlıyor kullanıcıya. Tek sorunu var, pili çabuk tükeniyor. Buradan Fuji yetkililerine duyurulur.
Analogdan, Aynasıza geçiş maceramı anlattıktan sonra, Aynasızla çektiğim bazı kareleri paylaşmak istedim. 













Bu fotoğraf Sirkeci Garı'nda ters ışıkta çekildi.

Yandaki fotoğraf da Sirkeci Garı'nın bekleme salonunda çekildi. Fuji ile çektiğim ilk kareler. 


İstanbul Mahmutpaşa. Çok samimi geldi bana. Bilmem siz ne düşünürsünüz.


Isınma turlarına devam. Suriyeli bir anne ve küçük kızı.

Bahçemde gün batarken çiçek sulama kabı böyle yansıdı masaya.

Üstteki fotoğraf Şile Mendireği'nde çekildi. Aynasız Fuji,"film benzetim kipi" sayesinde hem siyah-beyaz hem de renkli çekme imkanı sunuyor size. Bu bence büyük bir konfor sağlıyor. Böylece ister renkli, ister siyah-beyaz çekimler yapabiliyorsunuz (amma reklam oldu).

İstanbul'da Yerebatan Sarnıcı'nda çektim bu kareyi. Dilek tutmaya çalışan bir çift. Bildiğiniz gibi taşa baş parmak sokulup ekseni etrafında 360 derece döndürebilirseniz dilekleriniz kabul olur. Bu çiftin dileği herhalde biraz büyük. Baksanıza çift el dalmışlar deliğe. Biraz daha zorlasa kollarını sokacaklar dilek taşına...

Bu fotoğraf ise cep telefonu ile harikalar yaratan bir abinin yansıması. Bu kareler ülkemizi ziyaret eden yabancı konuklara ait.



Yavaş, yavaş ben "AYNASIZ"a, o da bana ısınıyor. Üstteki fotoğrafları da Sultanahmet'de çektim. Pozlama telafisi sağ olsun.

Beyoğlu burası. Soldaki görme özürlü abiyi Atatürk Erkek Lisesi yıllarından tanırım. Yani çok olmuş onu tanıyalı...
Nurlu bir yüzü vardır. Gazete satarak ailesini geçindirir. Taksim'deki Fransız Konsolosluğu'nun karşısında olur genellikle. Yolunuz o taraflara düşerse hal, hatır sorun lütfen. Bir de gazete satın alın kendisinden.Sağdaki fotoğraf yine İstiklal Caddesi'nde çekildi. Ailesi tarafından boyundan büyük bir melodikayla dilendirilen küçük kıza ne demeli bilmiyorum vallahi...

Bu karelerde Galata Köprüsünden...

Dedim ya ısınıyoruz birbirimize diye.
Abi minareyi yükledi sırtına gidiyor...
Ters ışık bir başka güzel netice veriyor açıkçası. 
Hiçbir manipülatif işleme başvurmanıza gerek yok. Yeter ki ışığı kovalayın.

Bu kare ormanda gün batımından sonra oluşan ışıklar.

Bu kareyi de ormanlık alanda gün batarken çektim.













Bu fotoğrafı Mardin'de bulunan Dara Antik Kenti'nde çektim. Hayran kaldım. İlk fırsatta yine gideceğim. Terör, merör korkutamaz beni. Böyle güzel yerleri gidin görün. Terör sizden korksun.

İstanbul'da yaşayan herkesin rahatlıkla çektiği bir manzarayla finali yapmak istedim.
Teknolojinin erişilmez hızına hoş geldik.






Işığımın yettiği kadar...
MİNNETLE.