12 Ocak 2016 Salı

ROMANYA'DA ROMAN TİYATROSU.

Dünyanın neresine giderseniz gidin onlara  rastlamak mümkün. Kim mi onlar?
Kimimizin ÇİNGENE, kimimizin ROMAN, kimimizin KIPTİ, hatta kimimizin de daha ileri gidip ESMER VATANDAŞ dediği güzel insanlar. (Birine NEGRO deyince kıyamet kopar. Sen çingene oldukları için insanlara ESMER de, kimse gıkını çıkarmasın. Irkçılık değil de nedir dostlar)
Aslında onlar hep horlanmış, hep aşağılanmış, hep ötelenmişler.
Oysa onların çaldığı enstrümanı hangi eğitimli müzisyen çalabilir...
Onların genetik kodlarında özgürlük olduğu için, yaptıkları her işi hiç bir kalıba bağlı kalmadan yapıyorlar. Bu yüzden de güzel oluyor yaptıkları işler.
Benim çocukluğum ve gençliğim Tophane ve civarında geçtiği için romanlarla az buçuk haşır neşir olmuşluğum vardır. Dikkatimi çeken hep çocuklar olmuştur nedense. O özgür ruh çocukluktan başlıyor demek ki...

Burası Romanya'nın başkenti Bükreş. Yine bilmediğim sokak aralarında kaybolduğum bir gün. Belli ki çocukların annesi olan bir kadın çocukların ihtiyaçlarını karşılıyor. Çocukların renkliliği beni cezbetti ve elim sürekli deklanşörde. Bakar mısınız en büyüğü 9-10 yaşında kızlı erkekli şu çocuklara. Birinin ayağında ayakkabı yok, birinin saçları ya oksijenle açılmış, veya kınayla boyanmış. Şunların güzelliğine bak derken eşime, bir anda hiçbir kurgusu olmayan bir tiyatro sergilenmeye başladı.



Anne gitti.
Sahne çocuklarda.
Ben görüntü yönetmeni.
Işık, doğal.
Set işçisi eşim.
Keşke video kaydımı yapaydım.
Neyse, neyse hayıflanmanın anlamı yok. Tanrı sana güzellikler sunmuş yetin bununla.
Motor.




Onlara şunu yap, bunu yap demenize gerek yok. (Zaten desek de kaç yazar nereden anlayacaklar beni)

Doğuştan yetenekler. Şu duruşa bakar mısınız?
Çocukların en büyüğü olan başroldeki abi bir şeyler yapıyor.


Onlar oynuyor, biz eşimle büyük bir hayranlıkla izliyoruz.
Tabi ben aynı zamanda çekim yapıyorum.
Önceleri beni umursamıyorlardı. Fakat ufaklıkların biri hareket çekerken, diğeri çekme ulan modunda. (hareket ve tavırlar öyle gösteriyor sanki)



Bir şeyler yapan abi meğer bıyık takmakla meşgulmuş. Bir anda oldu mu size Clark Gable.
Başrolde olmanın verdiği ağırlıkla bir anda sahneye hakim oldu. Ayıp hareketleri önledi ve bana gözleriyle, "SEN ONLARA BAKMA. ÇEKMEYE DEVAM" dedi.



Ben bu işi iyi bilirim.
Ya da Clark Gable de kimmiş?
Miş, miş, muş, muş EDASINDA.
Tiyatro bir anda oynandı ve bitti.
Tadı damağımızda kaldı.
Clark çekimden sonra gelip bütün kareleri görmek istedi. (abartı yok, tek, tek kontrol etti)
Beğendi okey verdi eliyle.
Ben de uzun süren montaj işlemlerinin ardından yayınlıyorum.
Sevgiyle kalın güzel insanlar.



Teşekkürler bana bu güzel duyguları yaşatan, güzel insanlara.
Teşekkürler Özcan Purçu'ya. Hayatları boyunca itilip, kakılan hor görülen bu güzel insanları mecliste temsil ettiği için.



Işığımın yettiği kadar...
MİNNETLE.