21 Ocak 2013 Pazartesi

USTA NASIL OLUNUR...

"Tabii ki, bir foto muhabirinin işlevi yalnızca olayların gidişini izlemek değil, devrinin yaşamını, sanatını, gelenek ve göreneklerini, insanların nelerle uğraştıklarını , sevinçlerini üzüntülerini gelecek çağlara aktarmaktır. Herkes o tarafı bilmez, beni nereden tanır bilir misin? Fotoğraflarımdan tanır. Çünkü öyle fotoğraf sanatçısı, fotoğrafçı, ne sanatçısı be! Sanatçı dediğin Beethoven'dir, Mozart'tır. Şimdi herkes bedavadan sanatçı, bu da ancak fotoğraf ile olabilir. Çünkü fotoğraf çekiyor ya! Düğmeye basıyor sanatçı oluyor. Allah bunu gönderdi, iyi ki gönderdi (fotoğraf makinasını kastediyor). Yoksa Dünya kurtulamayacaktı. O kadar mühim adamlar. Sokakta yürümeye korkuyorum bu mühim adamlardan birine çarparım da ayıp olur diye. "  
Bu sözler büyük usta Ara Güler'e ait. Ben de noktasına dokunmadan ondan alıntı yaparak buraya koydum.
Aslında itiraf ediyorum. Benim de fotoğrafa (ve de hayata) bakışım bu...
Eline 3 makara film alanın sergi açtığı bir devirde 800 bin kareden fazla çekim yapmış Ara Güler'e gel de katılma. Kendisini dinlemeden, söylediklerinin tamamına vakıf olmadan "saçmalıyor" dedi bazıları onun için. Oysa ki o foto muhabirliğinin  yanı sıra iyi bir entellektüel. Daha da önemlisi çağdaş bir feylesof o...
Zaten bu güne kadar zaman zaman şimşekleri üzerine çekmesine sebep de mütevazi kişiliği olmadı mı...
Onu anlamayanlar ona sallamadı mı?

Merih Akoğul sağolsun bizi "USTA" ile buluşturdu. İlerleyen yaşına rağmen formundan hiç bir şey kaybetmemiş. En büyük özelliği olan nüktedanlığı, mütevaziliği, coğrafya bilgisi ve de feylesofluğu onu "USTA" yapan meziyetlerinin başında geliyor.
"Gezeceksin, göreceksin, okuyup-yazacaksın, coğrafyayı iyi bileceksin, müzik dinleyeceksin, tiyatroya-operaya gideceksin, dinlemeyi bileceksin, tarih bileceksin, bakmayı öğreneceksin, değerlerine sahip çıkacaksın, doğaya saygılı olacaksın, SEVECEKSİN."
Bunları bilmeden, yapmadan çekilen fotoğraflar anı olarak albümünüzde kalır...

Herkes fotoğraf çekebilir.
Ancak "USTA" olmak başka bir şey.
Kanıtı da burada.
84 yaşında olmasına rağmen şu estetiğe bakın. Tevazu işin başka bir boyutu.
Ancak tek kalemde çizilen balığa ne demeli.
İyi ki varsın USTA...
Saygı ve hürmetlerimle.

3 Ocak 2013 Perşembe

GEÇMİŞİYLE YAŞAYAN KENT MARAŞ...

Bu fotoğrafı 97 yılında çekmiştim. Bugün gidin, "Nergiz Sokak" aynen duruyor. Çünkü Kahramanmaraşlı geçmişiyle-tarihiyle yaşamayı seviyor. Ben de Maraş'ı çok sevdim. Samimi, sıcak, yapmacıklıktan uzak insanları barındıran bir kent. Her ne kadar barajların yapılmasıyla sanayileşme gelişse de kentin bazı kesimleri var ki halen ilk yapıldığı haliyle duruyor.
Çarşıları, camileri ve insanları ile karakteri olan bir kent açıkçası Maraş...
Masumiyet...
Ne diyeceğimi bilemediğim anlardan...
Utangaç...(fotoğraftan taranmıştır)


Fotoğraf çekerken felsefem  "ışığı kovala, bir yerde denk düşer"olmuştur. Burada da aynen öyle oldu. Sıradan bir fotoğraf 1 saniye sonra bakın ne oldu.
!...
(Siyah-beyaz fotoğraftan taranmıştır)
Maraş gezisinde 2 makinayla çalışmıştım. Makinalardan birinde mutlaka dia pozitif bulunurken, diğerinde ya siyah-beyaz veya renkli negatif film bulunuyordu.
Bu kareyi buraya şimdi işlerin ne kadar kolaylaştığını anlatmak için koydum. Şimdilerde elinizde dijital bir makinanız (hatta telefonunuz) varsa her türlü şaklabanlığı yapmanız mümkün. Duyar gibi oluyorum. Ne gibi?
Şu gibi. 
Aynı makinayla renkli de çekiyorsunuz, siyah-beyaz da. Buraya kadar eyvallah itirazım yok. Teknolojinin nimetleri, faydalanmakta yarar var. Ancak, dijital oyuncaklarla, olmayan fotoğrafı "fotoğrafMIŞ" gibi SUNMAK, yani "MANİPÜLASYON" yapmak hangi ahlaki değerlere uygun!... 
Not-Bu sözler fotoğraf sevdalısı için geçerlidir. Yazarını bağlar.



Sanmayın ki bu evlerde sefalet içinde bir yaşam sürüyor. Bir kaçına konuk olma şerefine nail oldum. Çok güzel yemeklerin yapıldığı, hoş sohbetlerin edildiği, misafirperver insanlar tarafından ağırlandığım yerler buralar. Deneyin göreceksiniz ne kadar haklı olduğumu.
Çarşısı da bir başka renkli Maraş'ın.


Sobalar, termosifonlar, kuzineler alıcılarını bekliyor.


Zaten herkes birbirini tanıyor. Selamlaşmanın ardından "buyur çayımı iç" en çok duyacağınız nidalardan. Esnafın illa da sizi tanıması gerekmiyor. Yeter ki selamlaşın...
Camileri ayrı bir yere koymak lazım. Ulu Camii.
Anadolu'nun dolaştığım hiç bir kentinde rastlamadığım tarzda minarelere sahip camiler var kentte. Maraş'a giderseniz Ulu Camii'yi muhakkak görün derim.
Maraş'a gidip de Elbistan'a uğramadan olur mu!.. 
Ver elini Elbistan. 
Bu gördüğünüz soğutma kulelerinden çıkan su buharı.
Ne yazık ki santralin kül tutma filtreleri iyi yapılmadığı için bölgede çok ciddi bir çevre felaketi yaşanıyordu. Arkada daha masum görünen ince uzun bacalar doğaya karbondioksitin yanı sıra kül bırakıyor. 
84 yılında faaliyete geçen santralin kömür ihtiyacı hemen yanı başında bulunan ve açık alandan çıkarılan düşük kalorili linyitten sağlanıyor. Fotoğrafın sağ tarafında görülen yerden kömür çıkıyor ve ön kısımda görülen bantlar vasıtasıyla santrale gidiyor. Sol tarafta ise, santralden çıkan kül kazı yapılan alana dökülüyor. 
Toprağın hemen 50-60 santim altından çıkan linyit rezevlerinin 60 yıl termik santrali çalıştıracağı tahmin ediliyor(bugün itibarıyla yaklaşık 32 yıl daha kömür çıkacak sahadan). Ülkenin enerji açığı büyüdükçe bölgeye ikinci bir santral daha yapıldı. O da 2003 yılında devreye girdi. Orada da ne yazık ki bir süre önce özel sektör tarafından işletilen alanda 4 gün arayla 2 büyük göçük meydana gelmişti: 11 ölü.  
(Fotoğraftan taranmıştır)
Maraş deyince aklımıza meşhur dondurması gelir. Yaşı uygun olanlarınsa 1978 yılındaki 100 Alevinin hunharca öldürüldüğü katliam gelir. 
Oysa bu kentin kendine ait bir karakteri var. 
Gitmek, görmek ve de yaşamak lazım. 
Bu kentte beni etkileyen çok şey oldu. 
Fakat 40 yıl düşünsem, tasarlasam "YAŞAM ve YOK OLUŞU" bu kadar güzel anlatamazdım.
Bu türden karelerin, zamanla tesadüfi olmadığına inanmaya başladım. Bu da beni tam 40 yıl sonra  "HERKES IŞIĞI KADAR ÇEKER" felsefesine ulaştırdı. Tanrı size bir ışık bahşediyor. Çalıştıkça o daha da parlıyor. 
Bu yüzden de "MİNNETLE". 


Not- Merak eden olursa. Yerden biten salatalık fidesi.

Bana bu gezide evini açan, rehberlik eden Yener Atlı'ya minnet ve şükranlarımla.

"Işığımın yettiği kadar"...
Minnetle.