30 Haziran 2012 Cumartesi

USTALAR ve TORUNLARI

..
Geçtiğimiz günlerde fotoğraf çekmek için İtalya'ya gittim.  Biraz şımarıkça görünse de doğrusu bu. Eşim ve kızım daha önce gitmiş ve benim de muhakkak görmem gerektiğini söylemişlerdi. Onların tavsiyelerine uyup geziyi ona göre planladım.
 Unutmadan söyleyeyim. Bu, "Gittim, gezdim, gördüm; siz de gidin, gezin, görün" yazısı değildir.
Neyse benim bir yerden başlamam gerek. İşe trafikle ve ulaşımla başlayayım.
Ben, gezdiğim yerlerde genellikle yürümeyi, uzak bir mesafeye gidecek isem de en hızlı olan ulaşım aracını tercih ediyorum. Çünkü zaman çok önemli benim için. 
Motorsiklet hayatın vazgeçilmez bir parçası. Kadın, erkek, zengin, fakir açıkçası herkesin altında ve her yerde motorsiklet var.
Biraz paranız varsa hızlı tren hayatı inanılmaz kolaylaştırıyor. İbre trenin o anki hızını gösteriyor. Daha da hızlı gitti. Ancak, ben o anda başka şeylerle meşguldüm.
Park sorunu içinde çözüm bulmuşlar.
Her yere arabayla gitmenin alemi yok diyenler de böyle bir çözüm bulmuş.
Buraya kendime göre 4 tane uç örnek fotoğrafı koydum. Bunları kendi ülkemde neden göremiyorum diye de hayıflandım açıkçası.


Roma'da bulunan Flavianus Amfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir arena. Gördüğü depremler nedeniyle harabeye dönüşen bu muhteşem eserin yapımına M.Ö. 72 yılında başlanmış ve  M.S. 80 yılında tamamlanmış. 


Sokak ressamlarını ülkenin dört bir yanında görmek mümkün. Ancak, dikkat etmediğiniz takdirde orjinalini alıyorum diye tıpkı basımlarını almanız işten bile değil.


 Fontana di Trevi (Aşk çeşmesi)
İspanyol Merdivenleri


Vatikan
Resimlerde de görüldüğü gibi ilgi hayli fazla. Dünyanın dört bir tarafından turistler bu eserleri görmeye geliyor.
Aslında itiraf etmeliyim İtalyanlarla inanılmaz bir şekilde birbirimize benziyoruz. Fakat, değerlere sahip çıkma ve yaratıcılık konusunda aramızda uçurumlar var.
Rönesans döneminin ünlü sanatçılarını bilenler bilir(bilmeyen varsa lütfen araştırıp öğrensin). Ben burada onların isimlerini yazıp, eserleri hakkında methiyeler dizmek de istemiyorum. Ancak, onların torunlarını ve yaptıklarını görünce şapka çıkardım açıkçası. Demek ki sanatçılık, yaratıcılık insanoğlunun genlerine işliyor...


Bir kuaför vitrini. Floransa




Bu da bir başka vitrin. Floransa
*                     *                      *

Merhaba, ben Yasemin. Burada babamın müsaadesiyle sazı ben elime alıyorum. Size kısaca (kısa dediğime bakmayın, konuşmayı ve yazmayı sevdiğimden yazdıklarım biraz uzun olabilir) ilgimi çeken bir konudan, İtalya'daki duvar sanatından bahsetmek istiyorum.


Babam, havaalanından Roma'da gideceğimiz otele trenle yaptığımız yolculuk sırasında İtalyanların çizdiği grafitileri gördü ve bu sırada çok doğru bir tespit yaptı: "Sanatçılık İtalyanların genlerinde var; Michelangelo, Da Vinci ve Rafaello'nun torunları oldukları ne kadar da belli". Gerçekten de öyleydi. İster istemez "benim ülkemde bu sanat neden bu kadar gelişmiş değil?" diye düşünüyorsunuz. Ben grafitileri ve şablon resimleri resim sanatının bir kolu olarak gördüğümden, sanat olarak tanımlamak bana çok da garip gelmiyor açıkçası.



Şu trendeki grafitinin renklerinin canlılığına bakar mısınız? İstanbul'un Anadolu yakasında daha önce  banliyö treninde Sonic the Hedgehog'un grafitisini görmüş ancak yanımda fotoğraf makinesi olmadığı için resmini çekememiştim (bu da bana büyük bir ders oldu, fotoğrafın nerede karşınıza çıkacağını bilemezsiniz. Bir daha üstünde Sonic grafitisi olan trene denk gelemedim).



"Yogurt" yazan grafitilere tren yollarında sıkça rastladık, sadece tren yollarında değil aynı zamanda kimi binalarda da yazdığını gördük. Yaptığım araştırmalar sonucunda "Yogurt"un bir grup olduğunu anladım. Görüyorsunuz, Türk icadı yoğurt nerelere kadar gitmiş...



Bu da Floransa'daki tren yolundan başka bir örnek.

İtalya'da duvar sanatı sadece grafitilerden oluşmuyor. Duvar sanatının bir başka türü de şablon resimlerden oluşuyor, şu sıralar İstanbul sokaklarında da "BOYA" diye yazılan şablonlara rastlıyorum ama yaratıcılık "Hogre" grubu için sınır tanımıyor.


 Bu duvarda "HOGRE" grubunun eserlerinden örnekler görüyorsunuz.




Bu da benim çektiğim bir kare (çerçevem biraz başarısız olduğu için üzgünüm). Biraz yıpranmış ve yırtılmış bir afişte olsa da Master Yoda'yı Vespa'nın üzerinde görünce içimde bir sevinç dalgası kabardı tabii :)




Gece Floransa'da vitrinlere bakarken duvarda Vendetta maskesi yakaladım.




Posta kutusunda gördüğünüz bu yüz biraz aceleyle çekildi, zira o sırada babama "Baba bekle!" derken bir yandan da bu posta kutusunun resmini çekmeye çalışıyordum. Kırışıklar, gözler, sakal ve bıyık... Hepsi ne kadar da gerçekçi değil mi? Hani derler ya "Hangi açıdan bakarsanız bakın, Monalisa gözleri ile sizi izler" diye. Bu yüz de nereye giderseniz gidin, sizi izliyor gibi.



Şablonlar sadece duvar resimleri ile sınırlı kalmıyor, trafik levhalarında da şablonları görebilirsiniz. Yukarıdaki levha doğru yolu bulanlara yön gösteriyor gibi :) 
Yaratıcılık bu sınır tanımıyor...




Yaratıcılıkta sınır tanımayan bir başka levha daha. Anlaşılan isyankar gençler "dur durak" tanımıyorlar. "Dur" levhasına aldırmamak, ancak bu kadar güzel tanımlanabilirdi.








Yorumsuz...



Finali bu resimle yapmak istiyorum. Grafiticilerin yaptıkları yasal bir iş olmadığı için, polisle başları belaya giriyor. Onlar bunu bile hicvetmeyi becermişler.


*            *            *




Gelato yani dondurma İtalyanlar için gerçekten bir kültür. Adım başında bir dondurmacı var. Festivalini bile yapıyorlar.


Alıyorsunuz bir Gelato Cart (12 euro) gidip dondurma standlarından beğendiğiniz dondurmaların tadına bakıyorsunuz.
Floransa
Floransa
Floransa

Floransa
Işık bazen fotoğraf çekerken cilveleşir, oynaşır. Fotoğrafı çeken de yaptığı işten mutluluk duyar. Şimdi üstteki ve alttaki karede böyle bir hazzı yaşadığım için ikisi arasında tercih yapmak istemedim.

Floransa
Baktım herkes aynı açıdan aynı şeyleri çekiyor. Bende pusuya yattım, gece bu fotoğrafı çektim.
Floransa'da müze gezerken galerilerden birinden içeriye serçe girdi. Bana da deklanşöre basmak kaldı.
Floransa sokakları
Floransa, Santa Croce Katedrali.
Uzmanlar ara vermeden tarihi eserleri restore ediyor, temizliklerini yapıyor.
Baktım millet bin türlü şaklabanlık yapıp Pisa Kulesi'ni çekiyor. Uzaktan yok ayak dayama, yok elle itme gibi.



 Ben bunu hiçbir hileye başvurmadan nasıl düz çekerim diye 360 derece dolaştım, uğraştım ve bu kareyi çektim.


Martının gözünden bakabilmeyi çok isterdim Roma'ya...




"IŞIĞIMIN YETTİĞİ KADAR"
Minnetle...


Bu geziyi gerçekleştirmemde bizden yardımlarını esirgemeyen Daniela'ya teşekkürler.


Not- Baktım bu işin sonu yok. Fotoğrafların bir kısmını da başka bir yazıya bıraktım.

2 yorum:

  1. Beklediğim yazı ve fotoğraflar gelmiş:) Işığınıza bereket diyeyim, harika kareler...SEvgiler...

    YanıtlaSil
  2. abi güzel şeyler paylaşmısında hep türkiye ile avrupa ülkelerini karşılaştırmışsınız avrupa ülkelerinin yükselme dönemi fark ettiysen osmanlının duraklamadan dagılmaya dönemlerinde gerçekleşiyo osmanlı imparatorlugu neredeyse büyün dünya ülkeleriyle ugraşmak zorunda kaldıgı için(savaşlar, azınlıklar, kapitülasyonlar, isyanlar, dış baskılar, iç karışıklıklar gibi....)bence bu gibi olaylar yüzyıllarca yaşandıgı için osmanlı imparatorlugu tarihi eserlerinden çok vatanı milleti için endişelenmiş ve tarigi eserler bence bayabi geri planda kalmış.Paylaştıgın resimlerdede bişey dikkatimi çekti mimari eserlerde daya yeni yapılmış gibi duruyo sürekli restore edilmiş heralde.Ama benim gözümde üzerinde oynanmış eserlere tarihi eser olarak bakamıyorum nasıl anlatsam ...doldurulmuş bi köpek düşün köpek sonuçta ama çanlı olmadıgı için ona sevgi ve şefkat gösteremezsin bu eserler üzerindede sürekli oynandıgı için ölü eserler olarak bakıyorum kendi gözümce.Mimari tarih denince beim gözümde esere baktıgımda insanların orada neler yaşadıgını esere baktıgımda göre bilmeliyim gözüme eski gözükmezse eski gözüylede bakamam zaten(üzerinde oynanmışsa)bi pikasso tablosu düşün milyonlarca dolar egiyo paha biçilemiyo ama otabloya birisi boya sürtse üstünde oynama yapsa milyon dolarlık tablo beş para etmez duruma gelir.Ayrıca tenlonoji konusunda biraz avrupa ülkelerinden geriyiz ama şavaşların yaraları daha yeni kapandı sayılır fark ettiysen eskiden türkiye hiç bişe beceremez yapamaz konumundaydı ama artık bence öyle deyil türkiye gittikçe yenileniyor,büyüyor güçleniyor,gelişiyor.... Türkiye yakında bence yapamaz beceremez görünümünü silip yaparsa türkiye yapar konumuna gelecek.Yeterki götümüzün üstünde değil ayaklarımızın üstünde durmaya çalışalım(bu süzüde yeni aklıma geldi).Benim söyligegim şeyler bu kadar abi düşüncelerimin hepsi benim görüşümdür sürçü lihsan eğlediysem affola.Bu arada benim adımda sezay ilk defa adaş buldum o yüzxden yazdım ismimi.

    YanıtlaSil